22 Mayıs 2015 Cuma

Mad Max: Fury Road / Çılgın Max: Öfkeli Yollar (2015)

"İnsanların artık kahramanlara inanmadıklarını söylüyorlar...onlara kahramanlarını geri vereceğiz... "

Post-apokaliptik filmlerin başyapıtlarından olan MAD MAX, 30 yıl aradan sonra muhteşem bir dönüşle izleyicilerle buluştu. Fury Road hakında bilgi vermeden önce kült serinin ilk üç filmiyle ilgili hatırladıklarınız, hatırlamayadıklarınız ve hatta filmleri hiç izlememiş olup yenisini izlemek isteyenler için önce kısa bir özet geçmek istiyorum.

MAD MAX (1979), serinin ilk filmi olmasının yanı sıra, çok genç yaşlardaki Mel Gibson'un çıkışını sağlayan filmdir. Modern yaşamın devamlılığı için gerekli olan enerjiyi sağlayan yakıt, ülkeler arasında savaşların çıkmasına sebep olmuş ve insanoğlu sonunu kendi elleriyle getirmiştir. Yakıt savaşı dünyayı hem çevresel ve hem de toplumsal olarak büyük bir çöküşe süreklemektedir. Bu distopik dünyadaki yıkım, kendisini ilk anarşizm olarak tanıttı. Suça ve kanuna karşı olan algılar değiştiğinden, sakin sürdürülen yaşamlar korku dolu bir döngüye girer. Avustralya'nın uzun yollarında terör estiren çetelere karşı koyacak bir kaç polis devriyesinden başka bir güç kalmamıştır. Kovalamacalı, bir hayli aksiyonlu olan yol sahnesiyle başlayan filmin temel dehşet öğesi "Vigilantes" isimli motorsiklet çetesidir. Çete üyelerinden Gece Sürücüsü'nü takibine alan ve ölümüne sebep olan, yol devriyesi polisi Max  Rockatansky, çete üyelerinin hedefi haline gelir. Max ve ekibinin peşine düşen çete ilk olarak yakın arkadaşı Goose'un ardından Max'in eşinin ve oğlunun ölümüyle sonuçlanan bir takip başlatır. 

Hayranlık uyandıran araçlara yapılan modifiyeler ilk ürünlerini bu filmde vermeye başlar. Taşıtların ön planda olduğu uzun yollarda geçen çekimlerde, motorsikletler ve arabalar için araç hızını arttıran nitro kullanılır. Çete üyelerinin giydikleri hırpani giysiler, tuhaf saçlar ve sapkın davranışları o dönemde çekilen bir filmin ihtiyacı olan aksiyonu ve gerilimi fazlasıyla karşılamaya yetti ve filmin kazandığı bu beğeniyle arka arkaya iki film daha çekildi.










Serinin ikinci filmi Mad Max 2: The Road Warrior (1981), kıyamet sonrası bir dünyaya sebep olan nükleer savaşın kısa bir hatırlatmasıyla başlar. Yağma, korku ve kanibalizmin doruk noktasına çıktığı günler artık gelmiş, otobanlar çeteler tarafından tamamen ele geçirmiştir. Huzurlu günler artık hayal meyal hatırlanan uzak anılardan ibarettir. Bozulan atmosferin sebep olduğu iklim değişiklikleri dünyayı çölleşmeye sürükleyerek yeryüzünün toprak ve kumla kaplanmasına sebep olmuştur. Hayatta kalmak için sürekli yer değiştirmek gitmek zorun olan insanlar için yakıt en önemli malzeme haline gelimiştir. Ailesini kaybettikten sonra hiçbir yere bağlanamayan Max, kendisini istemeden çetelerin tehdidi altındaki bir gruba yardım ederken bulur...

Çetelerin kıyafetlerinde deriler, zincirler, maskeler öne çıkmış, renkli punk saçlar ve fetiş objeleri dönemin sapkınlığı ifade etmede çok başarılı olmuştur. style="font-family: inherit;">Araçlara alev püskürtücülerinin ve silahların eklenmesiyle güçleri iyiden iyiye artan ve görsel olarak etkileyici araç şovu başlar. Road Warrior adını alan Max'in kullandığı yakıt tankerini ilk kez bu filmde görüyoruz. Filmdeki yarım saate varan takip sahnesi, zamanının en önemli ve başarılı takip sahnelerinden biri olmasını sağlamıştır. 













Serinin 3. filmi Mad Max Beyond Thunderdome (1985), tamamen çöle dönmüş dünyada develerin çektiği aracıyla gezen Max'in çılgın bir planörlü pilot tarafından soyulmasıyla başlar. Hiçliğin ortasında tüm malzemelerini çaldıran Max, gittiği yolun sonunda kendisini Bartertown isimli ticaret bölgesinde bulur. Her yeri ucubelerle dolu olan yapılanmada, medeniyet şehrin altından sağlanan elektrikle tekrar kazanılmaya ve yeni bir yaşam bölgesi oluşturulmaya başlanmıştır. Yiyecek kıtlığının yanı sıra temiz su da bulunmaz bir nimet haline gelmiştir. Bölgenin yönetimi, kadın yönetici Aunty Entity Tina Turner ve yer altında domuzlardan elde edilen metan gazından sağladığı enerjiyi kontrolü altında tutan cüce mucit tarafından sağlanmaktadır. Çok zeki olmasına karşın güçsüz olan Muster kendisini güçlü vücudu olan Blaster'a taşıttırmaktadır. Yönetimi tek elden yürütmek isteyen Aunty, Muster-Blaster'ı öldürmesi karşılığında mallarının iadesi vaadiyle Max ile anlaşır. Olaylar filmdeki en etkileyici sahnelerden biri olan ve filme adını veren Thunderdome kafes dövüşüne kadar gelişir. Buradan kurtulan çölde ölüme gönderilen Max, kendisini kurtaran yeni bir gruba yardım ederken bulacaktır. Bu grubun özelliği ise yerliler gibi yaşayan ve dünyada olan bitenden tamamen habersiz çocuklardan oluşmasıdır. Filmin sonunda çocukları kurtarıp, medeniyetin tekrar inşaası için eski şehirlere ulaşmalarını sağlayan Max, yalnız savaşan bir efsane olarak kendi yoluna devam etmeyi tercih eder.

Önceki iki filme nazaran daha egzotik, daha yumuşak takip ve dövüş sahneleri olan filmde ölüm ve vahşet yok denecek kadar azdır. 










Serinin 4. film olan Mad Max: Fury Roaden başından son sahnesine kadar aksiyonun, görsel zenginliğin, heyecanın sona ermediği bir başyapıt olmuş. Diğer üç filmin yönetmeni de olan George Miller, önceki filmlerde sahip olamadığı yüksek bütçeye kendi ustalığını da ekleyerek görsel bir şova imza atmış. Özenle tasarlanıp imal edilmiş olan araçların modifiye başarısı ve gerçekçiliği. arabalı aksiyon filmlerinde bir dönüm noktası olmuş. Filmi diğer aksiyon filmlerinin önüne geçiren farklılığı da burada devreye giriyor. Kendimizi yeşil perdede oluşturulmuş abartılı efektler izliyormuş gibi değil, tamamiyle başka bir dünyanın içinde seyahat edermiş gibi hissediyoruz. İliklere kadar işleyen gerçeklik duygusu tek kelimeyle hayran bırakıyor...

Su ve yakıt kaynaklarını ellerine geçirmiş olan ve tanrı gözüyle görülen Immortan Joe Hugh Keays-Byrne çok hoş bir sürprizle serinin ilk filminde Vigilantes çetesinin başı olan Toecutter yine karşımızda) liderliğindeki albinolu topluluk, tüm diyar halkını kontrolleri altında tutmaktadır. Kan grubu sebebiyle ele geçirilmek istenen Max, bir kan torbası olarak kullanılmak üzere yakalanır. Güç bela ellerinden kaçarak, (Charlize Theron)style="font-family: inherit;">Imperator Furiosa'nın kullandığı yakıt tankında çıktığı yolda kendisini yeni bir maceranın içinde bulacaktır..

Henüz izlememiş olanlar için konusunu buraya kadar özetleyip, filmin beğendiğim özelliklerinden bahsetmek istiyorum biraz.

İlk olarak başrollerini Tom Hardy ve Charlize Theron'un oynadığı kadronun seçimindeki başarı büyük bir alkışı hak ediyor. Altın oran yüz hatlarına sahip class="itemprop" itemprop="name">Charlize Theron saçlarını 3 numaraya vursa da, tüm filmi alnını kaplayan simsiyah savaş boyalarıyla devam ettirse de gözlerimizi güzelliğinden alamıyoruz. Uzun boyu, güçlü fiziği ve oyunculuğuyla karakterin hakkını tamamen vermesi yetmezmiş gibi filmde neredeyse Max'ten bile öne çıktığını görüyoruz.

Tom Hardy hem fiziği, hem oyunculuğuyla vahşi bir yaşam mücadelesi veren MAX rolüne adını altın harflerle kazımış. Çok beğenilen bir seride yapılan, başrol oyuncusu değişikliğini kotarabilmek ve kendini bu derece beğendirebilmek kolay olmasa da, Hardy bunu başarabilmiş. Karakteri Mel Gibson'da farklı bir şekilde yorumlaması belki de başarısının başka bir sırrı olabilir. Kadın hayranlarınının üzüntüsüne sebep olan, yüzündeki maskenin uzun süre kalması bile etkileyiciliğinden en ufak bir şey kaybettirmemiş. 

Albino'lu çılgın Nux rolündeki class="itemprop" itemprop="name" style="background-color: #f6f6f5; text-decoration: none;">Nicholas Hoult, yeteneğiyle kendine akıllarda kalıcı bir yer açmış. Araçlardan birinin önüne bağlı olan gitarist, hiç sözü olmamasına rağmen hayranlık uyandıran başka bir karakter. Bunlar gibi daha onlarca ürkütücü olduğu kadar yaratıcı karakteri izleyince sizler de fark edeceksiniz. Albinoluların sıklıkla yaptıkları ağızlarına gümüş sprey sıkmalarının anlamı, bunun Valhalla'ya giriş için bir anahtarı simgelemesi. George Miller, Kamboçyalı askerler ile ilgili izlediği bir belgeselde, askerlerin savaşmadan gitmeden önce buna benzer yaptıkları bir hareketten etkilenerek filmde kullandığını bir röportajında anlatıyor. Valhalla'nın Viking'lerin inandığı, Tanrı Odin'in, sadece kahramanca savaşıp ölenleri kabul ettiği ve onsuza kadar yaşayacakları büyük saray olduğunu da ufak bir not olarak hatırlatmak isterim.

Çekimleri Avustralya, Afrika'nın farklı bölgelerinde tamamlanan filmin platoları gözlerinizi kamaştıracak. Görüntü yönetmeni John Seale'nin başarısı filmin görsel yönden beğenisine bambaşka bir katkıda bulunuyor.

Feminizmin kokusunu sıklıkla duyduğumuz yapım, erkek egemen toplumca düşündürülmek istenen güçsüz kadın imajını yıkıp, kıyamet sonrası bir dünyada hayatta kalmaya çalışan kadınların gücünü gözler önüne seriyor.

Destansı bitmek bilmeyen bir yol savaşı, inanılmaz etkileyicilikteki araçlar, güzergahlar, kostümler ve makyajlar hayranlıkla izlemek için yapılmış. Bu filmde her şey daha çılgın, daha hızlı, daha ürkütücü, daha etkileyici, daha apokaliptik.

İzledikten sonra, ben böyle bir film izlemedim dediğinizi şimdiden duyar gibi oluyorum. 

İyi seyirler :)









Mad Max Hakkında bilmek istediğiniz her şey bu kitapta : The Art of Mad Max: Fury Road